Kemik mineral yoğunluğunun azalması nedeniyle ufak travmalarla dahi kolayca kırık oluşturabilen bir metabolik kemik hastalığıdır. Son yüzyılda insanların yaşam sürelerinin uzaması, gelişen teknolojinin getirdiği modern ve hareket yönünden kısıtlı olan yaşam biçimi, hastalıkların tanınması ve tedavisi konusundaki ilerlemeler, bu hastalığa olan ilgiyi artırmıştır. Ülkemizde de osteoporoz (tam karşılığı olmamakla birlikte; kemik zayıflığı) önemli sağlık sorunlarından biridir. Osteoporozda erken tanı koymak son derece önemlidir. Ülkemizin kendine has koşulları ve nitelikleri osteoporozu kolaylaştırıcı rol oynamaktadır. Ülkemizde her yaşta beslenme ögesi olarak süt tüketimi azdır. Osteoporoz oluşumundan sorumlu bazı risk faktörleri vardır. Bunlar yaş, genetik, ırk, cinsiyet, d vitamini, menopoz, fiziksel aktivite azlığı, ince ve narin vücut yapısı, bazı hastalıklar, bazı ilaçlar, sigara, alkol, diyetle aşırı tuz alımı, aşırı kahve tüketimi vs.
Osteoporoz gelişiminde pik kemik kütlesi kavramı önemlidir. Pik kemik kütlesine ulaşımda en önemli zaman ergenlik çağıdır. Ergenliik dönemindeki çocuklarımız kalsiyumdan zengin gıdalarla ne kadar çok beslenirlerse ileriki yaşlarda kemikler o derece güçlü olacaktır. Gıdalarla alınan kalsiyumun ancak % 50 si emilmektedir. O yüzden gereken durumlarda dışardan destek yapılmalıdır. 100 gr çedar peynirinde 750 mg, sütte 133 mg, yoğurtta 150 mg, fındıkta 234 mg kalsiyum vardır. Her yaş grubunda kalsiyum ihtiyacı farklıdır. En fazla ihtiyaç 70 yaş üstü kişilerdedir. Doğumda insan vücudunda 25 gr kalsiyum bulunur, erişkin bir insan vücudunda ise bu değer 1000 gr kadardır. Genellikle günlük 800 mg kalsiyum alımı genç bir erişkin için yeterlidir, bu ihtiyaç premenopozal kadınlarda 1000 mg, postmenopozal kadınlarda 1500 mg günlüktür. Kemik kütlesi kadınlarda erkeklerden daha azdır. Erkeklerde pik kemik kütlesi % 25-30 daha yüksektir. Bunun sonucunda kadınlarda osteoporoz daha fazla gelişecektir. Her iki cinsiyette yaş ilerledikçe kemik kütlesi yılda % 0.05-1 oranında azalır. Kadınlarda menapozla beraber bu azalma 10 yılda % 3-6 gibi oranlara çıkar. Normalde osteoporoz birden çok faktörün etkileşmesi sonucu gelişen, iskeletin tüm kemiklerinde aynı düzeyde değişikliğin olmadığı bir hastalıktır. Kemik doku, devamlı kendini yenileyen bir dokudur. Total vücut kemik kütlesi 30-35 yaşa dek devamlı artış gösterir ve her insan bu yaşlarda en yüksek kemik kütlesine sahip olur. Bu devreden sonra 5-10 yıllık bir süre boyunca kütle değişmez. Sonraki yıllarda azalmalar başlar. Osteoporoz klinik olarak kemik kırıkları (omurga, ön kol, kalça gibi), şekil bozuklukları (kamburluk, boy kısalması gibi), kırıktan dolayı ilgili bölgede ağrı ortaya çıkabilir. Osteoproza bağlı kırıklar en fazla ön kol el bileği yakınında, omurgalarda ve kalçalarda görülür, o yüzden kemik zayıflığı ölçümleri de bu bölgelerden yapılır.
Kemik dansitometresi tanı ve takipte kullanılır. Osteoporoz riski taşıyanların ve 65 yaş üstü menopozal kadınların ölçüm yaptırması önerilmektedir. Osteoporoz erken tanınması ve tedavi edilmesi gereken önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Tanıda biyokimyasal kan ölçümleri, kemik dansitometresi gibi görüntüleme yöntemleri, kemik biyopsisi gibi seçeneklerden en yaygın kullanılanı dansitometredir. Osteoporoz, etkilediği yaş grubu, erken tanı konursa önlenebilir. Komplikasyonlarından dolayı ekonomik yönden pahalı bir metabolik hastalıktır. Tedavide matematiksel önerilerde bulunulamaz. Tedavinin amacı; hastanın yakınmalarını gidermek ve yaşam kalitesini artırmak, kaybolan kemik kütlesini yerine koymaya çalışmak, komplikasyonları koordine etmek, osteoporoza neden olabilen ikincil nedenleri araştırıp tedavi etmektir.